Her gün binlerce e-postayla boğuşmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor benim için. Bu gelen e-postalar arasından bana gerekli olan basın bültenleri, okuyucu e-postaları ve benzerlerini seçip çıkarmak için oldukça fazla vakit harcadığımı söyleyebilirim. Gelen postalar arasında spam olarak gelenleri hiç üşenmeden Outlook’umda “Spam” olarak işaretliyorum. Bu durumdan çok da memnun olduğumu söyleyemem ama nedense bu durumun yüzde yüz bir çözümü yok. Birileri bu spam postaları yok etmek için canla başla çalışıyorsa, bir başka grup da bu tür programlara yakalanmadan nasıl spam posta gönderileceği üzerinde çalışmalar yapıyor.
Etiket: site
“Onlar” bize emanet
Geçen ay, oyun sektörü ve dergimiz açısından oldukça hareketli günler geçirdi. Dergimiz ile ilgili olan olayların birçoğu zaten hemen hemen her ay yaşadığımız badireler. Dergiyi yayına yetiştirme “oyunu” sırasında yaşadıklarımız adeta birer gerçek gibi. Off… bu kadar çok oyun oynayınca yaptığım her hareketin, yaşadığım her olayın oyun olduğunu sanıyorum. Anlaşılan benim tatilim geldi yine. Ama ne yazıkki tatilde dinlenmek için yaptığım bir numaralı atraksiyon, yine oyun. Ama bu sefer anladım tatil de bir oyunmuş. Ya da ben öyle sanıyorum.
Sert bir kahve beni kendime getirir her zaman. Yaşadığım ve dergiyi yayına hazırlama aşamasında yaşananlar maalesef oyun değilmiş. Hepsi birer gerçekmiş. Çok geçmeden farkına vardım da madara olmadan kurtardım paçayı. Yok yok, GamePro çalışanlarına madara olmaktan bahsetmiyorum. Bizim, hepimizin deli olduğu konusunda herkes hem fikir zaten. Bu duruma hem fikir hem de komşu olanlar ise kardeş dergilerimizin editör ve yazar kadroları. Bizim uçuk, aklı bir karış havada, sabahtan akşama kadar onlara göre oyun oynadığımızı (ama bize sorarsanız iş yaptığımızı bir türlü onlara anlatamıyoruz) zannedip duruyorlar.
Her yere “tık”lamayın
Bazı insanlar dillerine sahip olamadıkları için yargılanırlar. Bazıları ise ellerine sahip olamadıkları için… Ama bazıları var ki onlar da “tık”lama suçlusudur. Şimdi, bu tıklama suçlusu ne demek? Günlük bilgisayar kullanımında bilgisayarda karşılaşılan birçok soru pencerelerinde “Evet” ya da “Hayır” gibi seçenekler yer alır. Bazen seçenekler “OK” gibi tekte olabilir. Özellikle internette sitelerde gezinirken bazen karşınıza birden bire soru soran pencereler açılır. Ben hiç görmedim ki bu yazıları okuyupta doğru olanı seçeneği işaretleyenini? Sanki bildiği bir şey gelmiş gibi hiç okumadan varsa “Evet” seçeneği yoksa “OK” seçeneğini rastgele olarak doğrudan tıklıyor. İşte bu tür kişiler “tık”lama suçlusu.
Ne var ki bu işte, sorulan soruya bir yanıt veriliyor diyebilirsiniz ancak kazın görünen bacağı hiçte böyle değil. Bu olayı söyle örnekleyelim: Diyelim ki bir arama sitesinde arama yaptınız. Herhangi bir konuda aklınıza takılan konu hakkında fikir edinmek için arama sonuçları listesinde size uygun olan bir sonuç sayfasına giderek bilgileri okumak ya da o sitenin hizmetinden faydalanmak istiyorsunuz.
Bu ADSL başa dert!
Başlığa bakıpta yine mi Telekom’a ilgili konu demeyin. Eğer ülkenin büyük bir çoğunluğu bir hizmetten yararlanmaya çalışırken bu hizmette çeşitli sorunlar varsa, bu konuda meydana gelen aksaklıklar o ülkenin insanları için önemli bir meseledir.
Telekom ADSL hizmeti vermeye başladığından beri sorunlar bir türlü bitmek bilmedi. Yeni abone olursunuz internete bağlanamazsınız, internete bağlanırsınız siteler açılmaz. Bu şekilde kör topal ilerlemeye çalışırsınız. Ancak aldığımız bu hizmet için dünya ortalamasının üzerinde bir bedel ödüyorsak o zaman hizmetin de ortalamanın üzerinde olmasını isteriz. İsteriz değil, bu işin olması gerekeni budur. Bizde, yani Türkiye’de ise durum tam tersi. Fahiş ücret ödeyerek aldığımız hizmet(!), bedavaya alınmış bir lütufmuş gibi sunuluyor.
Bizler her zaman mütevazı müşteriler olmuşuzdur ve el pençe divan duran müşteri hizmetleri beklemiyoruz. İnternet bağlantısı sorunsuz çalışsın, olası bir problemde destek hattını aradığımızda problemimiz kısa sürede çözülsün ve mümkünse fiyatlar dünya standartlarında osun, bizim için yeterli olacaktır.
Online oyunlarda çılgınlık dizboyu
Gün geçtikçe gelişen teknoloji ile birlikte oyun sektöründe de hareketlilik yaşanıyor. Gelişen internet kullanım yaygınlığı ile birlikte oyun sektöründe de online olarak oynanabilen oyunlar yaygınlaşmaya başladı. Birçok oyun, çok oyunculu oynanabilmesi için internet üzerinden oynanma imkanı sunuyor. Tabii bu oyunları oynayabilmek için o oyuna da sahip olmak gerekiyor.
Bir de ‘online oyun’ olarak adlandırılan ve web tabanlı oynanan oyunlar var. Son günlerde oldukça popülerleşen www.ogame.com.tr sitesine Türk oyun severler de oldukça ilgi göstermeye başladı ve oyuncu sayısı hızla bir artış gösteriyor. Oyunu oynayabilmek için sadece bir web tarayıcınız olması ve biraz internet kullanmasını biliyor olmanız yeterli. Bundan sonrasını oyunun kuralları belirliyor. Ogame oyunundan kısaca bahsetmek gerekirse; oyun bir uzay strateji oyunu. Amacınız; çeşitli stratejiler belirleyerek kendi gezegeninizi daha da büyütmek ve çeşitli saldırılara karşı savunmak. Tabii belli bir büyüme elde edince ve kendinizi hazır hissedince siz de saldırıya geçebilirsiniz.
Paylaşımın dayanılmaz hafifliği
Herkes ne kadar paylaşımcı öyle değil mi forumlarda? Herkes birbirine yardım ediyor, birisinin bir programa mı ihtiyacı var bir başkası hemen atar ortak alana; “al bakalım kardeş” nidaları eşliğinde…
Aslında paylaşmak gerçekten güzel bir şey… Hatta internette en çok dolaşan laflardan da birisidir: “Bilgi paylaştıkça artar”.
Biz Türkler çok yardımseverizdir. Şimdi halen var mı bilmiyorum ama Türkiye’de çok kanallı döneme geçildiği dönemlerde ilkokula (o zaman ilkokuldu) gidenler “imece” diye bir kavramı öğrendiler. Aslında doğrusu imece usulü olan bu kelime; hep birlikte ortak bir şeyler yapmak anlamında öğrettiler. Özellikle de köylerden örnekler vererek olayın pekiştirmemizi sağladılar.
Bilgisayarla eğitim olur mu?
Bilgisayar işlerinden az da olsa anlıyorsanız etrafınızdaki komşu, arkadaş çevresi yeni bir bilgisayar almak istediğinde size mutlaka danışmışlardır: “Bizim oğlan artık 5’e geçti, bir bilgisayar şart oldu. Ne alalım abisi?” Böyle bir durumda siz de karşı soruyla, cevaplar vermeye çalışırsınız. Genellikle ilk sorulan soru da “bu bilgisayarla ne yapmak istiyorsun?” olur. Alıcı başlar saymaya ve araya “derste çalışacak abisi” diye bir cümle kullanır ama nerede ders çalışmak.
Günler ilerledikçe bilgisayar sahibi arkadaşın çocuğu başını oyundan kaldırmıyor, bilgisayarda ders çalışmak dışında her şey yapılıyor. Genel olarak bu durum hemen hemen herkesin başına mutlaka gelmiştir. Bu durumun iki nedeni olabilir: Birincisi, bilgisayar satın alan kişi, bilgisayarla birlikte istedikleri türde yazılımların da beraber geldiğini zannederler. İkincisi, bu tür yazılımların var olduğundan haberleri bile yoktur.
Macromedia “8”ledi
3, 4, 5, MX, MX 2004 derken şimdi de tüm paketlerinin bir arada olduğu 8. sürümü lanse etti. Evet, Macromedia firmasından bahsediyorum. Ağustos ayı başında Studio serisinin 8. sürümünü duyurduğunu açıkladı. Daha önceki sürüm olan Studio MX 2004’ün yerine yıl isimlerinde vazgeçip kaldığı yerden 8. sürümü ile ürünlerinin yenilenmiş üst versiyonlarını duyurdu. Bu paket içerisinde Dreamweaver 8, Flash Professional 8, Fireworks 8, Contribute 3, FlashPaper 2 uygulamaları yer alıyor. Dreamweaver, Flash, Fireworks uygulamaları önceki sürümlerde birçok kez bir araya gelip çeşitli paketleri oluşturdular. Ancak bu sürümde yanlarına bir de Contribute ve FlashPaper uygulamaları dahil oldu.