Kategoriler
PC World

Sıkışan posta trafiği

PC World Ağustos 2008E-posta bizim için vazgeçilmez bir iletişim aracı. 6. duyu organımız gibi oldu desem yalan olmaz. Öğlen yemeğe çıkmak için bile “haydi yemeğeeee….” başlıklı postalar atan kişiler tanıdım ben bu iş hayatımda…

Günde yüzlerle ifade edilen adetlerde e-posta alır durumdayız. E-posta öyle bir hal alıyor ki bizim için; bunları almak değil gelen postalara cevap vermek, saklanacakları klasörlemek, randevuları takvime işlemek her sabah mutlaka yapılması gereken işlerimiz arasında yer alıyor.

Bu “posta” trafiği arasında bir de eşden dosttan gelen “kopacaksın”, “süpper”, “+18 DİKKAT” gibi antin kuntin postalarla boğuşmak sinir katsayımıza rating katıyor. Bu postaların içerisinde öyle ilginçleri yer alıyor ki hayretler içerisinde kalıyoruz. Gökhan bu ay bu tür e-postalara yer verdi kapak konumuzda… İlerleyen sayfalardaki bu yazıyı okuyunca siz de bu postaları bir yerlerden hatırlayacaksınız. Çünkü bu postaların aynısı ya da bir benzeri mutlaka size de gelmiştir. Bu konuda Gökhan’ın isyanı ise bunları gönderenler öyle işi gücü olmayan, boş boş internette takılan kişiler değil; gayet iş sahibi, iyi bir şirkette iyi bir pozisyonda çalışan kişilerden almak. Bu durum insanın şaşkınlığını bir türlü üzerinden atamamasına sebep oluyor. E-posta bu kadar insani bir ihtiyaç durumumuza gelmişken bir de bu tür “işkenceler” insanı güldürmek yerine oldukça fazla bir şekilde kızdırıyor.

Bu türlü gün içerisinde gelişen ve zamanınızı oyalayan e-posta güreşi sonrasında eve gidip dinlenme istediği akşam saatlerine doğru tüm ofis ahalisinin gözlerinden belli oluyor. Derginin ilerleyen sayfalarında yer verdiğimiz ücretsiz MMORPG’ler arkadaşların birçoğunun akşam ve gece eğlencesi. Aylık ödeme yapmak zorunda kalmadan oynayabileceğiniz 10 adet ücretsiz MMORPG’den birisi mutlaka sizin de ilginizi çekecektir.

Bu ay mutlaka göz atmanızı önereceğim ve bu sayının arşivlerinizde uzun süre kalmasını sağlayacak olan bir diğer konu ise 48 ipucu. Aynı yazılımları kullanarak daha fazla performans sağlamanızı sağlayacak olan yazılımları bir araya getirdik. Ayrıca bu yazılımları ayrı bir tablo halinde sıraladık. Lazım olmaz demeyin, bir gün gerekebilir.

Son önerim ise DVD’mizden… Pardus 2008’i de bulacaksınız bu ay ki DVD’mizde… Pardus ile ilgili bir yazı dergide yer alıyor ama zamanınız olursa Pardus 2008’i sisteminize yükleyerek bir denemenizi şiddetle öneriyorum. Eğer daha önce Linux kullandıysanız farkı hemen anlayacaksınız. Eğer daha önce hiç Linux kullanmadıysanız korkmayın, alışmak sanıldığının aksine hiç de zor değil. Türkçe olduğu için sorunsuzca pek yardıma ihtiyacınız olmadan kullanabilceksiniz.

Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…

Not: Ağustos 2008 Editörden yazısıdır.

Kategoriler
PC World

Gelişen online uygulamalar

PC World Temmuz 2008Geniş bant internet ile birlikte bağlantı ve yükleme hızları arttıkça, şımarık çocuklar gibi hepten arsız oluyoruz. Daha hızlı internet, internette geçen daha fazla vakit anlamına da geliyor. Çevirmeli ağ internet kullanırken, bir MP3 dosyasını 3-5 saate indirebilirken şimdi albüm ya da diskografiler daha çok tercih ediliyor. Varsa bu albümle ilgili konser görüntüleri de arşivlere aktarılıyor. Bu eserler içerisinden kaç şarkı dinlendiği ise belli değil.

Yüzlerce dosya indirip aradan bir şarkıyı dinlemek yerine musicovery.com gibi hizmetleri daha çok tercih ediyorum. O anki keyfime göre istediğim türde müzikleri dinleyebiliyorum. Video tarafında da artık komik videoları hiçbir şekilde arşivlemiyorum. İnternetten istediğimi istediğim zaman nasılsa izlerim diyorum. Nasılsa video paylaşım siteleri var. (Şimdi farkettim ki YouTube’a erişim engellendikten sonra pek fazla bu tür videolar izlemiyormuşum. Başka sitelerinde popüler olması artık şart…)

Sadece multimedya olayında değil, yazılım tarafında da iş online’a kayıyor. Bu türlü online uygulamalar akıllara ilk önce Google’ı getiriyor. Google Docs, Microsoft Office alternatifi… Word’ün, Excel’in benzerlerini Internet Explorer ya da Firefox üzerinden rahatlıkla kullanabilme imkanı sunuyor. Elinizdeki Word, Excel dosyaları da bu siteler üzerinde sorunsuzca görüntülenebiliyor ve siz silene kadar sunucuda kalabiliyor. Tabii tüm bunları kullanabilmek için internete bağlı olmanız gerekiyor.

Google Reader ise muhteşem bir RSS takip sistemi… Ancak yine internete bağlıysanız. Eğer bulunduğunuz yerde internet yoksa ve babanız da GSM şirketi sahibi değilse durumunuz vahim. İnternet bağlantınız olmadığı için daha önce yayınlanmış bir yazıya erişmeniz çok mümkün olmayacaktır.

Örnekleri çoğaltmak mümkün, çünkü internet uygulamaları çok daha yaygınlaşmaya başladı. Mesela Photoshop Express ki ilerleyen sayfalarda detaylarını okuyabilirsiniz. Hiçbir şekilde Photoshop’u aratmıyor; ama tabii ki internet bağlantınız varsa ve yeterliyse…

Yazılımları bu şekilde kullanmak güzel. Çünkü çoğu hizmet ücretsiz olarak sunuluyor. Örneğin bir Word belgesini PDF yapmak istediğinizde gerekli araçlar için birkaç yüz doları gözden çıkarmak gerekiyor. Ancak online çeviriciler ile bu işi dakikalar içerisinde halledebiliyorsunuz; hem de 5 kuruş harcamadan…

Tabii yine internet bağlantınız varsa…

Kategoriler
PC World

Mobil yaşamda nereden nereye…

PC World Haziran 2008Mobil yaşayarak her yerden ve her zaman işimizi görmeyi başarabiliyorum. Sadece ben değil teknolojiyi kullanan herkesin aynı durumda olduğunu düşünüyorum ve böyle insanları da etrafımda görüyorum zaten.

Bundan 6-7 yıl önce mobil yaşam deyince akıllara ilk önce bir dizüstü bilgisayar geliyordu. “Bilgisayarımı yanımda taşırım, gittiğim her yerde işimi yaparım” diyorduk. İnternet ihtiyacını ise çevirmeli ağ ile gittiğimiz yerdeki telefon hattını kullanarak hallediyorduk. Yavaş yavaş yaygınlaşan kablosuz internet ise bu dertlere derman oldu. Kablo ile internete bağlanma ve çevir sesini unutma durumuna geldik. Şimdi birçok yerde kablosuz internet var ve dizüstü bilgisayar ile birkaç dakika içerisinde yüksek hızda internettesiniz.

Ancak son 1-2 yıldır bu durum da değişti. Artık alışveriş merkezlerinde, Starbucks’da, restoranlarda masaların üzerinde dizüstü bilgisayarların sayısı azalmaya başladı. Bu durum yerini kablosuz internete bağlanabilen cep telefonlarına bıraktı.

Cepte taşınabilen ve bir dizüstü bilgisayarın yaptığı herşeyi yapabilen bir alet varken neden 2-3 kiloluk aleti süreki yanımda taşıyayım ki… Artık birçok mağaza müşterilerine internet hizmetini ücretsiz sunuyor. Siz yemeğinizi yerken, eşiniz yeni elbiselerini denerken ya da arabanız iç dış yıkanırken cep telefonundaki FTP programını kullanarak ilgili dosyanın sunucuya düşüp düşmediğini çok rahat bir şekilde kontrol edebiliyorsunuz.

Mobil yaşam önem kazanmaya başlayınca web siteleri de artık cep telefonları ile uyumlu olarak hazırlanıyor. Böylece site içeriğini cep telefonunda görüntülemek isteyen kullanıcılar hiçbir sorun yaşamamış oluyorlar.

Kendi blog sitenizi kurmak istediğinizde ilk akla gelen WordPress’tir. WordPress’i kullanarak da mobil yaşamınıza katkıda bulunabilirsiniz. Şöyle ki: sadece sizin bileceğiniz bir e-posta adresi oluşturuyorsunuz ve bu adresi WordPress’e tanımlıyorsunuz. Sonrasında bu e-posta adresinize başka herhangi bir adresten yayınlamak istediğiniz yazıyı, resmi gönderiyorsunuz. Tabii cep telefonunuzu kullanarak. Sonrasında yolladığınız yazı WordPress’e ekleniyor. Yine cep telefonunuzu kullanarak anında bu yazıyı blog’unuzda yayınlamaya başlayabiliyorsunuz.

Bu şekilde yaşamak birçok insana tuhaf gelebilir. Ancak aynı anda birkaç işi yapmazsam etrafımdaki insanlara yeteri kadar vakit ayıramıyorum. Cep telefonumu sadece konuşmak yerine tüm bu işlemlerim için kullanarak kendime daha çok vakit ayırabiliyorum.

Kategoriler
PC World

Arşivle arşivle nereye kadar?

PC World Mayıs 2008Elimde, çokluortam (multimedya) olarak tüm dosyalarım evimdeki 500 GB kapasitesindeki 3,5 inçlik diskimde depolanıyor. Bir de sürekli yanımda taşıdığım 2,5 inçlik 160 GB bir disk daha var. Henüz izlemediğim, izlemek için aday olan fimler ya da diziler bu 160 GB’lık disk içerisinde yer alıyor. İzledikten sonra ya da uzun bir zaman sonra bana lazım olacaksa o zaman büyük deponun yolunu tutuyor. CD ve DVD’ler kısa sürede bozuldukları için arşivlemek için tercih etmiyorum bile.

Arşivimdeki filmlerin hemen hemen hepsi DivX ya da Xvid ile kodlanmış. aralarında bazıları H.264… Favori filmlerim ise 720p ve/veya matruşka formatında…

Hal böyle olunca elimde aynı filmlerden 3-5 farklı kopya olduğu oluyor. Bir de bazı filmler var ki Türkçe dublajlı olarak arşivde yer alıyor. Özellikle çizgi animasyon filmlerin orijinal dillerinin dışında Türkçelerini de elimde tutuyorum.

İzlediğim filmleri ya da dizileri arşivimde tutmak hoşuma gidiyor. Aklıma bir filmden bir sahne geldiği zaman ya da soundtrack’in bir yeri dilime dolandığında anında ilgili sahneyi açıp bakabiliyorum. YouTube’da aramakta bir çözüm ama bunun yerine arşivden bulmak çok daha hızlı ve etkili oluyor.

Ancak bu dev arşiv gün gelecek ve bence hiçbir işe yaramayacak.

Çünkü şu anda bile cep telefonlarının hafıza kartları en az 1 GB kapasiteden başlıyor. Meraklı kullanıcılar telefon alır almaz bu kapasiteyi daha da artırıyorlar. Otomatik olarak filmleri de “cep”ten izliyorlar.

İlerleyen yıllarda bu tür film arşivlemek demode olacak. Çünkü online olarak eski, yeni tüm filmlere erişebileceğimizi düşünüyorum. Şu anda YouTube’da 10 dakikalık bir video klip yaklaşık 35 MB kapasiteye sahip. 1 Mbit’lik bağlantı ile hiçbir takılma olmadan rahatlıkla bu film izlenebiliyor.

Artan ve artacak olan internet bağlantı hızları otomatik olarak video sitelerini de etkileyecek. Nasıl ki bundan 10 sene önce çevirmeli ağ ile internetten  video izlemek zor bir ihtimal gibi görünüyordu, belki de bundan 10 yıl sonra çok daha hızlı bir bağlantı ile YouTube videolarını değil Hollywood filmlerini internet üzerinde sıkıntısız bir şekilde izliyor olacağız.

Bu zamana gelince benim depolama diskim, bozulmazsa ya da çökmezse otomatik olarak yalan olacak. Belki de bütün bu arşivimdeki filmleri bilgisayarımdan değil cep telefonumdan izleyeceğim. Neler olacak hep beraber bekleyip göreceğiz.

Kategoriler
PC World

Bu kadar korkmayın bilgisayardan

PC World Nisan 2008Yıllardır laf anlatamadım birçok kişiye… Bizler öncelikle öğrendiğimiz şeyleri yakın çevremizle paylaşırız. Önce onlara anlatır, önce onlara aktarırız bildiklerimizi. Ondan sonra dergiye yazarız. Bu da aylık dergiciliğin dezavantajlarından birisidir.

Ancak yıllardır yakın çevrem de dahil olmak üzere anlatamadığım birşey var: İhtiyaç fazlası programların bilgisayarda tutulması, inatla ve inatla Windows’tan bir şey silmeden sürekli aynı işi yapan şeyleri yükleme hevesi…

Yıllardır tanıdığım birkaç arkadaşım kendi şirketlerinde ihracat işi ile uğraşıyorlar. Telefon faturaları ise sürekli kabarık geliyordu. Ta ki ben bunları Skype ile tanıştırana kadar. Şu anda söylesem Skype ile ilgili 10 sayfa dosya konusu yazarlar. Öyle bir kullanır oldular ki neredeyse ofisteki telefonları iptal edecekler.

Bu arkadaşların iletişim yöntemi Skype dışında e-posta ve MSN mesajlaşma sistemi. Arada boşluk bulurlarsa İddaa’dan kupon yaparlar, oyun sitelerinde oyun oynarlar, Facebook’tan ona buna “Osmanlı Pokesi” gönderirler. Böyle iş olur mu demeyin, oluyor.

Ancak bu arkadaşlar sürekli olarak teknolojiyi de takip ediyorlar. (Dergimize aboneler de oradan biliyorum 🙂 ) Yeni gördükleri herşeyi de hemen isterler ve satın alırlar. Vista çıkınca tutturdular ofisteki bilgisayarlara Vista yükleyelim, arabirimi çok güzel, modern bir firmayız falan demeye.

Yükledik Vista’yı ancak bilgisayarları 2-3 yıllık olduğu için performans alamadılar tabii… “XP uçuyordu bu Vista neden böyle?” deyip bocaladılar. Madem bir geçiş olacaktı tam olması için kızkardeşime verdiğim P4 laptop’a yaptığımı yaptım. O da bilgisayarın yavaş çalışmasından şikayetçiydi ve bu ayki DVD’miz içerisinde de bulacağınız Linpus Lite’ı yükleyiverdim. Sekmelere ayrılmış bir işletim sistemi ve ne yapmak istiyorsanız seçip yapabiliyorsunuz. Bilgisayar başındaki vaktinin çoğunu internette geçirenler için oldukça yararlı bir işletim sistemi. Üstelik ücretsiz. Bizim arkadaşlara da yükledik sesleri sedaları çıkmaz oldu.

Herkes kullanıyor diye siz de Windows kullanmak zorunda değilsiniz. Windows’ta çalışan birçok programın ücretsizi var. Bilgisayarın sizi kontrol etmesine izin vermeyin, o size uysun. Sadece Linpus değil, Pardus kullanın, Open Office kullanın, Thunderbird kullanın. Korkmayın artık şu bilgisayardan.

Kategoriler
PC World

İsmin seni ele vermesin

PC World Mart 2008Rumuz; televizyonda gördüğümüz “ismini vermek istemeyen izleyici” ifadesinin biraz daha farklı bir halidir. Gerçek isim yerine bu takma ad kullanılır. IRC ile sohbet ettiğimiz dönemlerde herkesin bir nickname’i (rumuzu) vardı ve birbirimizi bu şekilde tanırdık. Gerçek isimler, sohbet koyulaşınca, muhabbet kıvamına gelince söylenirdi. Kişinin gerçek ismini bilirdik ama yine ona nickname’i ile hitap ederdik.

Ancak günümüze geldiğimizde bu nickname’lerin unutulduğunu göze çarpıyor. Zamanın popüler mesajlaşma sistemi MSN’de nickname kullanan kimse hemen hemen yok gibi… MSN listemdeki kişilere bakıyorum herkesin kendi ismi yazıyor. Doğrudan isim hatta hatta “isim soyismini” birlikte  yazanlar çoğunlukta…

Nickname yerine kendi ismini kullanma sadece MSN’de geçerli değil. Kişi bir internet sitesine üye olurken yine kendi ismini daha  fenası “isim soyisim” kullanmayı tercih ediyor. Ancak bu durum ne kadar doğru? Çünkü bu isminiz sizi ele veriyor. Dergimizi takip edenler hatırlayacaklardır. İnternet sitelerine kendi ismini kullanarak üye olmuş birisi hakkında birçok bilgiye küçük bir arama ile erişebileceğini daha önceleri yazmıştık. Örneğin iş görüşmesi öncesinde sizin hakkınızda küçük bir arama yaparak nasıl bir insan olduğunuzu, ilgi alanlarınızın ne olduğu hakkında bilgiler kolayca öğrenilebilir.

Hatır gönül ilişkisinden dolayı sizi sürekli arayarak yeni aldığı bilgisayarı hakkında teknik servis hizmeti alan bir tanıdığınızın bir donanım sitesine de aynı soruları yönelttiğini görmek çok hoş olmayabilir tabii. “Madem oraya soracaktın, ne diye beni meşgul ettin o zaman” diyebilirsiniz.

Ya da bir arkadaşınızın dayısının bir video sitesindeki profil sayfasındaki favori videolarının ağırlıklı olarak “Russian Girls” ile başlaması onun nasıl bir fanteziye sahip olduğunu açıklayacaktır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bu kişiler sitelere üye olurken kendi isimleri yerine bir herhangi bir nickname kullanmış olsalardı sanal birer kimse olarak kalmaya devam edecekti. Böylece hiçkimse kendisini ele vermeyecek ve siz de o kişileri forum sitelerinde “dostum caps’ler kurbağa olmuş”, “4. part’ı yeniden yükler misin?” derken görmeyecektiniz.

Kategoriler
PC World

Siteler farklı, içerikleri aynı

PC World Şubat 2008İnternette aradığınızı nasıl buluyorsunuz? Google’da arayarak -ya da daha güncel bir ifade ile “Googlelayarak”… Açarsınız web tarayıcıyı, bağlanırsınız Google’a, aramak istediğiniz konu ile ilgili birkaç kelime yazar ve sonrasında enter’a basarsınız. Bu işi kim bilir günde kaç kez yapıyoruz.

Arama sonrası bulunan sonuçlar Google’da listelenir. Ancak karışıklık işte burada başlıyor. Eğer aradığınız şey çok “spesifik” birşeyse doğru sonuca ulaşmak birkaç tıklamadan öteye gitmez. Ama daha genel konularda birşeyler arıyorsanız bulunacak olan sayfa sayısı da haliyle fazla olacaktır. Bu durumu şöyle açıklayayım: geçen akşam aklıma bir hastalık ile ilgili birşey takıldı ve fikir sahibi olmak için başladım Google’da aramaya…

Bulunan binlerce sayfa içerisinden, belki de yüz farklı web sitesini gezdim ve gerçekten çok şaşırdım. Gezdiğim sayfaların tamamına yakınında hep aynı bilgiler yer alıyordu. Yapılan yazım yanlışı ya da biçimlendirme stilleri bile çoğunda aynen yer alıyordu. Aynı yazı, farklı sitelerde, farklı forum sayfalarında, farklı imzalarla yer alıyordu. Hem de farklı doktor imzalarıyla birlikte… Hemen hemen her yazının altında da; Dr. Bilmemkim, falan filan uzmanı Dr. Kopipest gibi isimler şaşkınlığımı daha da artırdı.

Bir de işin “doğru bilgi” payı var tabii… Yani her web sitesinde yer alan bilgilere ne kadar güvenmeli? Hele ki sağlıkla ilgili konularda… Açıkçası internet üzerinde tanımadığım ya da bilmediğim web sitelerinde yazan yazılara, yorumla pek güvenemiyorum.

Mesela, bir sinema filmi hakkında bilgi almak istiyorsunuz. Tanıtım bilgisi altında da yorumlar var. Mutlaka başınıza gelmiştir; 30 yorumun 29’u filmi güzel bulurken bir kişinin beğenmemesi otomatikman mide bulandırıyor. İnatla filmi izlemeye koyuluyorsunuz; bir bakıyorsunuz ki o 29 kişinin içerisine siz de dahil olmuşsunuz. Beğenmeyen “bir” kişi ise ya oyuncuyu sevmediğinden ya da yönetmeni hor gördüğünden o şekilde demiş olabileceği akıllara geliyor.

Onun için doğru sitelerden “bilgi” almayı, içeriğinin doğru olduğuna inandığım, hatasız “bilgi” verdiğini düşündüğüm web sitelerini gezmeyi daha çok tercih ediyorum. Uzunca bir süredir bende en fazla güven oluşturan site; Wikipedia (www.wikipedia.org, www.vikipedi.org). Birçok kullanıcı tarafından içeriği doldurulabildiği gibi, yine birçok kullanıcı tarafından olası bir değişiklik anında düzeltilmesi bana göre artıları içerisinde yer alıyor.

Kategoriler
PC World

10 kaplan gücünde(mi)yim?

PC World Ocak 2008Bizleri bilgisayarlarımıza bağlayan şey nedir? Herkesin aklına ilk gelen, “yaptığımız iş” benim aradığım yanıt değil… Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişse de benim aradığım yanıt, işletim sistemi olacaktı.

İşletim sistemi neden önemli? Çünkü her türlü işimizi onun üzerinden yaparız. Yeni bir donanım ya da yazılımı bilgisayarımıza kurmak istediğimizde kaprisli olan her zaman kendisidir. Kurallar kesindir, beğenir ya da beğenmez.

Dünya üzerinde en fazla tercih edilen işletim sistemi Windows ailesinin herhangi bir üyesi. İhtiyaçlar farklı sürümleri kullanmayı gerektirebileceği için herkes Vista ya da 2000 kullanır demek oldukça yanlış olacaktır. Windows bu kadar fazla tercih edildiği için de haliyle en fazla eleştiriyi de kendisi alacak, beğenilmeme durumunda yer yerinden oynayacak.

Bunlar gayet normal… Bir ürünün müşterisi ne kadar fazla olursa en az memnun kalanlar kadar memnun kalmayanlar da olacaktır. Ancak bu durumda firmanın yapacağı şey elinden geldiği kadar müşterilerini memnun etmeye çalışmak. Kullanıcısı bu kadar çok olunca herkesi de memnun etmek biraz sorun tabii… O zaman en güzeli bir orta yol bulup o şekilde ilerlemek…

İşletim sistemi üreticileri, ürünlerini ihtiyaçlara göre hazırlarlar. Ancak bu ihtiyaçları doğrudan müşterilerine sunmazlar. Aslında ihtiyaçları da üreticiler kendileri belirlerler desem yanlış olmaz. Microsoft, Vista projesini hazırlarken (o zaman ismi Longhorn’du) şöyle olacak böyle olacak demişti. Dediklerinin hepsini yapamasa da bir kısmını yaptı. En azından görsel olarak XP’den daha farklı bir görünüşe sahip birşey vardı karşımızda. Kimisi Vista’ya hemen geçiş yaptı. Kimisi hizmet paketine kadar bekleyeceğim dedi. Kimisi kullandıkları XP’den memnun olduğu için Vista’dan sonraki sistemi beklemeye başladılar. Sonuç ne olursa olsun bir gerçek vardı ki Vista çıkmıştı ve kullanan kullanıyordu.

Bu durum karşısında ben biraz daha farklı birşey yaptım. Artık Leopard kullanıyorum. Yaklaşık 2 aydır, herşeyimi ona emanet ettiğim bir MacBook’um var artık. “Yaa olur mu öyle şey?” diyenlere cevabım ise yazının sonunda…

Ofiste elimin altında Vista’lı bir desktop evimde ise eşimle ortak yine Vista’lı bir dizüstüne sahibim. Windows’ta yapmam gereken şeyleri diğer makinelerde zaten yapabildiğim için Leopard tarafında bir sıkıntım yok.

2 aylık sürede şunu anladım ki Windows üzerinden birçok konuda oldukça sıkıntı çekiyormuşum. Birçok işimi yaparken o kadar zaman kazanıyorum ki ben bile şaşırıyorum.

Leopard ile ilgili yazacak o kadar çok şey varki. 15-20 yıldır PC kullanan birisinin ağzından Leopard maceraları dinlemek isterseniz blog’umda zaman zaman bunları kaleme alıyor olacağım. Takip etmenizi öneririm. (http://blog.pcworld.com.tr/selcuk)

Kategoriler
PC World

Orijinal olsun, benim olsun

PC World Aralık 2007Geçen ayın ortalarında bizleri heyecanlandıran bir olay gündeme düştü. Bizim site de dahil olmak üzere birçok yerde haberlerini, resimlerini, videolarını görmüşsünüzdür. Crysis’ten bahsediyorum. Almanya’da yaşayan Türk kardeşlerin bir ürünü olan Crysis isimli oyun görenleri kendisine hayran bırakıyor.

Hemen hemen 1 yıl öncesinden oyunla ilgili görüntüler, nasıl birşey olacağı belliydi. Oyun satışa çıkması beraberinde bir de sürpriz getirdi. Oyun aynı zamanda Türkçe arabirime de sahip olacaktı. Ama asıl büyük sürpriz oyun karakterlerinin Türkçe konuşmasıydı.

Oyunlarla aram pek iyi değildir ama PES’in bir sürümüne ofisteki çocuklar Türkçe seslendirme eklentisi yüklemişlerdi. Helal olsun adamlara demiştim. Oldukça başarılıydı. Sanki Lig TV’de maç izliyormuşsun gibiydi. Hatta seslendirme eklentisini hazırlayanlar olayı iyice abartmışlar bir de Lig TV logosunu koymuşlardı ekranın sol üst köşesine.

Crysis tanıtım toplantısına katılamadım. Bizden Taner toplantıyı izledi ve ofise geldiğinde akşama kadar Crysis’I anlatmaktan bıkmadı. Sonuçlarını bizim siteden zaten görmüşsünüzdür.

Tanıtım toplantısından sonra Crysis’ı de denememiz için göndermişler sağolsunlar. Bizim Levent’in testlerini gerçekleştirirken kullandığı canavar PC’lerden birisine oyunu yükledik.

Oyun çalıştıktan sonra görüntü ile ilgili bir iki ince ayar sonrası oyun açıldı. O da ne? Hollywood yapımı animasyon filmleri ile gerçek dünya arası bir görüntü vardı ve Türkçe olarak birbirlerine direktif veriyorlardı. Bu nasıl birşeydi. Karşımda bir oyun değil de sanki bir film vardı. Çoğu oyundaki sinematik görüntüler pek izlenmez. Ancak burada durum farklıydı. Sanki sadece o görüntüler izlenir oldu ofis halkı için. Seslendirmeler muhteşemdi. Hiçbir abartı yok ve herşey yerli yerindeydi. Emeği geçenlerin ellerine sağlık…

Oyun hakkında millet ne düşünüyor diye çeşitli forum sitelerinde gezinmeye başladım. Hala 50 YTL’lik oyunun kopyası çıkar mı, crack’i var mı muhabbetlerini gördüm ve açıkcası üzüldüm. Yapmayın arkadaşlar; eğri oturun doğru konuşun: bugüne kadar oyunların pahalı olmasından yakındınız durdunuz. Bari arşivinizde bir adet orijinal oyun -hatta orijinal herhangi bilgisayar ürünü- olsun.

Huylu huyundan vazgeçmez derler ama gelin siz bu oyunu orijinal olarak oynayın, oynatın. Bu tür oyunların devamı için bu olay şart.

Kategoriler
PC World

Popülariteyi siz de yakalayın

PC World Kasım 2007Şu anda internet dünyasının en popüler olay Facebook’a üye olmak. Özellikle Türk insanı için Facebook’ta yer almak, geniş bir arkadaş listesine sahip olmak oldukça karizmatik bir durum. Sağolsun bizim medyamız bir yıldan fazla süredir faaliyette olan bir oluşumu yeni keşfetti haber yaptı da bizim ahali olayın farkına vardı ve kendisini doğrudan buraya attı.

Kendisinden o kadar çok bahsedildi ki bir şekilde internetle ilgilenen hemen hemen herkes burada yer alıyor. Benim varmak istediğim nokta şu: Herkes orada ama ne yapıyor? Evet ben de üyeyim Facebook’a… Hatta “PC World Türkiye” isimli bir grup kurmuş bizim çocuklar orada buluşabiliriz de… Varlığını çok önceden bilmeme ve bu tür sitelere üye olma gibi bir huyum olmamasına rağmen ben de Facebook’taki yerimi aldım. Çalışma yapısı, kişileri eşleştirme ve buluşturma özelliğini; “aferin çocuklara” diyecek kadar başarılı yapmışlar. Arkadaş listem çok kalabalık değil. Ancak bu listemdeki birçok kişi sadece varolmak için burada yer almışlar ki bu apaçık ortada… Sadece benim arkadaş listem değil, ondan ona, bundan buna zıplayarak kişilerin profillerini gezdiğinizde göreceksiniz ki etliye sütlüye karışmadan “herkes orada, ben de olayım” diyerek sırf üye olmak için katılan birçok insan göreceksiniz.

Bir yıldır varolmasına rağmen son bir, bir buçuk ayda Türk kullanıcılarının sayısının artmasında medyanın önemli bir rolünün olduğunu söylemiştim. “Şimdi bu olay revaçta bunun üzerine gidelim” durumu geçerli… Ama bundan 3-5 ay sonra ya da 1-2 sene sonra Facebook bu kadar gündemde olur mu bunu hep beraber göreceğiz.

Geriye dönüp baktığımızda IRC üzerinden sohbetler yaptığımızı sonrasında ICQ çıkınca kartvizitlere ICQ uin’lerin yazıldığını birçok internet kullanıcısı hatırlayacaktır. Şu anda kaç kişi ICQ kullanıyor? “Hiç kimse” denebilecek bir durum söz konusu. ICQ’nun eksiklerinden dolayı artık popüler olmadığını söyleyebiliriz. MSN Messenger, ICQ’nun bu eksiklerini giderdiği için birden silinme yoluna gitti. Şimdilerde Facebook’un güzellikleri MSN’in eksiklerinden ağır bastığı için MSN yerine insanlar burada yer alıyor gibi bir durum birçok forumda tartışılan konular arasında yer alıyor.

Yarın ne olur bilinmez. Belki de insanlar Facebook’tan da sıkılır gider kendine başka bir yer bulur ve orada kaynaşırsa hiç şaşırmam.

Popüler kültürün en büyük özelliği çabuk tüketilmesidir. Popülaritesi fazla olan bir şey anında ilgi görür, herkes tarafından beğeni toplar ancak bir gün sanki hiç yokmuşçasına siliniverir. Facebook’ta bir gün silinecek, o zaman kadar tadını çıkarın derim…